Ünlü bir gazetecimize, bilimsel bir konuda hatalı olduğunu yazma gafletinde bulunmuştum bir kere. Önce (klasik olarak) bir yerlerden para aldığım iması geldi, sonra da şu satırlar:
Bana yazdıklarınızı okumadım, çünkü sinirlenmek istemiyorum. Yıllardır incelediğim bu konuyu sizden çok daha geniş bir ölçekte, üç dilde, dünya çapında örnekleriyle İzliyorum ve bilimci olmanın ne doğruluk, ne de kesinlik garantisi olmadığını çok gördüm.
Kim olduğunu ve konuyu özellikle yazmıyorum, zira mühim olan kafa yapısı.
Öncelikle yazarımız aynı tatavayı birden fazla dilde okumanın bir faydası olduğunu sanıyor. Halbuki yok. Özellikle bilimde, ama bence her alanda, önemli olan birincil kaynağı değerlendirebilmektir, bu da bilim konularında akademik araştırma makaleleridir. Bunları okumadıkça, gerisinden hangi dilde, kaç tane okuduğunuzun o kadar da önemi yoktur.
Tabii ki bilimci olmanın “ne doğruluk ne de kesinlik garantisi” vardır, çünkü zaten hiçbir şeyin doğruluk ve kesinlik garantisi yoktur. Ancak bir konunun uzmanı bilim insanının dediğinin doğru olma ihtimali, toplumun geri kalanınkine göre çok daha fazladır. Bilmediğiniz konuda yapacağınız en iyi iş uzmanına danışmaktır.
Bunu şimdi gazetecilikle karşılaştırın. Bilim konusunda bugün Türk medyasının durumu zaten içler acısı. Doğru bir bilim haberi bulduğumuzda bayram ediyoruz. Bırakın bilimi, hangi konuda bugün basına, gazeteciye güveniyorsunuz?
Yani gazeteci olmak da “ne doğruluk, ne de kesinlik garantisi”. Aksine!